Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Amasyanın bardağı Biri olmazsa bir daha *** Ecdadımızın bir yolculuk sırasında su kabı olarak yanlarından ayırmadığı ufak bir desti vardı. Adına bardak derlerdi. Destiden küçük, çaydanlıktan büyük, kulplu ve emzikli bir su kabı idi. Bunları bazan da çam ağacından oyarak yaparlardı. Çam bardaklar suyu çok soğuk tutar ve kendilerine mahsus bir çam kokusu da verirlerdi. Çömlekhanelerde çamurdan yapılan bardak ve destiler ise, her memleketin toprağına ve pişirme tarzına göre ayrı bir özellik ve kıymet taşırdı. Vaktiyle Amasya'da da yapılan bu bardaklar kalitesiz olup, çabuk kırıldığı için sık sık yenisini almak lazım gelirmiş. Bu yüzden: “Amasya'nın bardağı, biri olmazsa bir daha," diye bir deyim, dilimizde yer etmiştir.
Gelelim bamyanın faziletine KÖYÜN BİRİNDE cami cemaatinden bir adamcağız varmış. Hem saf, hem cahilceymiş ama, tek arzusu imam efendiler gibi kürsüye geçip, cemaate vaaz etmek nasihatta bulunmak imiş. Bu sebeble ne vakit bir fırsat bulsa, meselâ imam azıcık gecikse, hemen kürsünün ucuna ilişir, kürsüde duran vaaz kitabını imamın işaretlediği yerden açar, hem okur, hem anlatırmış. Cemaat bunun bu hâline önceleri gülüp geçiyorsa da, bakmışlar işi azıtıyor. Artık eskisi gibi kürsünün kenarına ilişmek yerine, iyice içine kuruluyor, imam varmış yokmuş farketmeden “Ey cemaat! Ey Ümmet-i Muhammedi Ey gafiller!..” diye ver yansın ediyormuş. Cemaatten bir kaçı: “Şuna iyi bir ders vermezsek, başımıza Şeyhülislâm kesilecek” diye karar almışlar ve imamı da tezgâhın içi­ne dahil edip, bir oyun hazırlamışlar. Bir Cuma günü cami tıklım tıklım dolu iken, imam bilerek vaaza geç kalmış. Caminin öte beri işlerini gö­ren ve müezzinlik yapan başka biri ise, her vakit kür­süde duran vaaz kitabını alıp, yerine bir yemek kitabı koymuş. Bizimkisi bakmış imam ortalarda yok. Cema­ at de maşallah pek kalabalık. Hemen ayağa kalkıp, saf­ lan yara yara kürsüye gelip çıkmış. Şöyle bir boğazını temizledikten sonra, önünde hazır duran kitabı işaretli yerinden açmış ve okumaya başlamış؛ “Eveeeeet, gelelim bamyanın faziletlerine..." Bu deyim, bir mevzu anlatılırken konuşanın lâfı uzatması, alâkasız konulara girmesi gibi durumlarda kullanılır. “Önemli işleri bitirdik de, sıra bunlara gel­di..” mânâsına gelir.
Reklam
:D ne atasözleri var ya :D
Geçinmeye gönlüm yok da adını sormadım *** ANADOLU’DA ilk nüfus sayımı yapılıyormuş, Yeni evlenmiş, fakat karısından hoşlanmamış olan bir adama, sayım memuru karısının adını sormuş. Adam : “Geçinmeye gönlüm yok ki beyim. Adını hiç sormadım!” cevabını vermiş. Bu deyim, “hiç niyetim yok" mânâsında kullanılır.
Eşek olur da anırmaz mı?
*** KÖYLÜNÜN BİRİNİN kulakları işitmez olmuş. Karısına: "Hanım hanım, şu bizim eşeğe bir hâl oldu.Günlerdir ağzını açar, kapatır ama, hiç anırmaz” demiş. Kadıncağız gülsün mü ağlasın mı, bilememiş: “Ah beyim ah! Eşek olur da anırmaz mı? Olan senin kulaklarına oldu" demiş. Bu deyim, “herkes neyse odur” mânâsında kullanılır.
Bütün Alıntılar
Çalım satmak ZENGİN TÜCCARLARDAN birisi ölür; geriye haylaz, beceriksiz bir oğlu kalır. Babasından ne kaldıysa, az zamanda yer bitirir. Yaz kış demez, üstüne kıymetli bir kürk giyerek, içinde hiçbir mal kalmamış olan mağazasına gelir, otururmuş. Oğlunu evlendirecek olan bir köylü, alış veriş için şehre iner. Aradıklarından bazılarını
Şifa niyetine
ADAMıN BİRi, oburluğu yüzünden hastalanmış. Yatağa düşmüş, kıvrım kıvrım kıvranıyormuş . Oğulları doktor çağırmışlar. Doktor iyice muayene etmiş . Şikayetlerini dinlemiş. Sonra da demiş ki: "Bak efendi, can boğazdan gelirse, boğazdan da gider. Boğazına hakim olacaksın . Sana bir perhiz listesi vereceğim, buna uyacaksm. Pisboğazlılık yok. " Adamcağız, ağız burun bükse de, "Eyvallah doktorum" demiş. Bir gün evde zeytinyağlı patlıcan dolması yapmışlar. Kayınbabasının dolmayı çok sevdiğini bilen gelini, bir dolma getirerek: "Ne olur babacığım, hatınm için bir tanecik yiyiver. Şifa niyetine" diye yalvarmış. Gelinin bu yalvarışına dayanamayan adam, dolmayı yutmuş . Arkasından oğlu gelmiş: "Benim hatınm yok mu? Bak, Maşaallah iyileştin, şifa niyetine, bir de benim elimden" deyip, o da dolmayı yedirmiş . Öteden karısı bir dolına almış gelmiş: "Aa, çoluğun çocuğun hatın var da, kırk yıllık karı­ nın hatın yok mu? Şifa niyetine, bir tane de benim elimden" demiş . Adam onu da yutmuş. Az sonra mide sancıları başlamış. Doktor çağırmışlar. Adamcağız: "Aman doktor yetiş, şifa niyetine ölüyorum" diye söyleniyormuş . ••• Bu deyim, herşeyin azı karar, çoğu zarar olduğunu belirtmek için kullanılır .
Sayfa 181Kitabı okudu
Reklam
Otur oturduğun yerde
ADAMıN BİRİ peygamberlik davasına kalkmış. Derdest edip, padişaha götürmüşler. Padişah bakmış ki adam bu işe sırf yolunu bulmak için girmiş. Ama belli etmez. Ciddi ciddi sorar: "Sen peygamber misin?" "Evet, peygamberim." "Cebrail geliyor mu?" "Gelmez mi, geliyor elbet!" "Bir mucize göster
Külahları değişmek
BEKTAŞi NİN biri parasız kalmış. Yaz mevsimiymiş, hava da çok sıcakmış. Orda burda gezinmekten yorgun düşmüş , aç açma dolaşmaktan başı dönmüş. Bir caminin önünden geçerken bakmış öğle ezanı okunmakta. Avluya girip şadırvandan kana kana su içmiş . Abdest alanları görünce: "Bari ben de abdest alayım. Sonra bu cemaatle birlikte namaz kılar, çıkışta da mendil açarım"diye düşün müş . o sırada Bodos adındaki Rum bakkal, şadırvanda terazisinin kefelerini yıkamaktaymış, O da sıcaklanmış başındaki külahı çıkarıp yanına koymuş. Dalgın Bektaşı abdestini aldıktan sonra kendi külahı yerine Bodos'un külahını alıp başına geçirmiş. Namaz sırasında tüm cami cemaati, başındaki Rum külahıyla namaza gelen bu garip adama bakıyormuş . Namaz bitince, Bektaşı herkesten önce camiden çıkıp kapı önüne çöreklenmiş . Cemaattan bazıları: "Vay bakın hele şu Rum'a Müslüman olmuş , hem de ne güzel namaz kıldı." diyerek, kesesinde ne var ne yok Bektaşı nin mendiline boşaltmış. Bu durum Bektaşı'nin hoşuna gittiyse de pek bi garibine de gitmiş. Mendiline sığmayan paraları külahına doldurmak için, başındakini çıkarıp alınca : "Vayanam, bu benim külahım değiL. Şimdi iş anlaşıldı. Bu cemaat beni Rum'dan dönme Müslüman zannettiği için böyle mangır yağdırdı. Demek külahları değişmek lazımmış" demiş . ••• Bu deyim, "araları açık, umulanı, bekleneni verme- yen, kendisine sunulan görevi hakkıyla yapmayan birine kızmak " anlamında kullanılır.
İlk Göz Ağrısı
ESKİDEN savaşlar şimdikinden çok olduğu için, Anadolu'nun hemen her köyünden, hemen her hanesinden şu ya da bu cephede savaşan bir asker olurmuş. Bu askerlerin geride kalan anaları, kardeşleri, hanımları, nişanlıları , yavukluları olurmuş elbette. Bu bıçareler, vatanını, milletini, dinini muhafaza için cephe cephe koşan yiğitleriyle elbet gurur duyarlar-ış amma, ağlamadan, göz yaşı dökmeden de gün geçirmezlermiş . Bazan aşikar, bazan gizli gizli ağlayan genç kız ve gelinlerimizin göz pınarları kuruyup gözleri çapaklanmaya ve ağrımaya başlarmış. Birbirleriyle konuşurken, o zamanın terbiyesi icabı : "Senin yavuklun, senin kocan" diyemez, utanırlarmış . "Benim göz ağrımdan hiç mektup gelmiyor, senin- kinden haber var mı?" diye sorarlarmış . ••• Bu deyim, sevdiklerim içinde en birincisi anlamında kullanılır.
Gözdağı vermek
KÖYLERDEN kasabalara, kasabalardan şehirlere at arabaları ile yolcu taşıyan bir arabacı, bir gün ücretlere on altın birden zam yapmış. Yolcular, "Ağam bu zam çoktur, hangimizin kesesinde bu kadar para var ki.. .. deyip itiraz etmeleri karşısında da, parmağını yol üzerindeki sarp yalçın ve mor dağlara uzatarak: "Şu dağı görüyonuz mu? Benim arabam bu dağ yolundan iki günde ancak geçer. O yolda, kurdu var, ça kalı var, hırsızı var, Şeytan Geçidi var, Ecel Köprüsü var, insanı pırasa gibi doğrayan eşkiyası var, var oğlu var. .. Ben eşkiyaya avanta veriyorum habarınız yok! Parayı çok bulan yörüsün getsin" demiş. İşin aslına bakarsanız, arabacı eşkiya ile ortakmış. Yolculardan topladığı fazla paranın bir kısmını onlara verir, kalanını ise kesesine atarmış. Eşkiyalar ise, zamq.n zaman ortalığa çıkar korku salarlarmış ki, arabacı fiyatı rahat artı rabilsin. Acelesi olan, önemli işleri bulunanlar, arabacıya yalvar yakar oldular sa da, arabacı dediğinden dönmemiş . Her seferinde, eliyle dağı gösterip, yolcuların gözünü dağlar ile korkutmuş . ••• Bu deyim, "istenileni yaptırabilmek amacıyla kor- kutmak, korkutucu eylemde bulunmak" anlamında kullanılır.
Reklam
Gelelim bamyanın faziletine
KÖYÜN BİRİNDE cami cemaatinden bir adamcağız varmış. Hem saf, hem cahilceymiş ama, tek arzusu imam efendiler gibi kürsüye geçip, cemaate vaaz etmek nasihatta bulunmak imiş. Bu sebeble ne vakit bir fırsat bulsa, mesela imam azıcık gecikse, hemen kürsünün ucuna ilişir, kürsüde duran vaaz kitabını imarnın işaretlediği yerden açar, hem okur, hem anlatırmış . Cemaat bunun bu haline önceleri gülüp geçiyorsa da, bakmışlar şi azıtıyor. Artık eskisi gibi kürsünün kenarına ilişrnek yerine, iyice içine kuruluyor, imam varmış okmuş farketmeden "Ey cemaat! Ey Ümmet-i Muhammed! Ey gafiller! .. " diye ver yansın ediyormuş. Cemaatten birkaçı: "Şuna iyi bir ders vermezsek, başımıza Şeyhülislam kesilecek" diye karar almışlar ve imamı da tezgahın içine dahil edip, bir oyun hazırlamışlar. Bir Cuma günü cami tıklım tıklım dolu iken, imam bilerek vaaza geç kalmış. Caminin öte beri işlerini gören ve müezzinlik yapan başka biri ise, her vakit kürsüde duran vaaz kitabını alıp, yerine bir yemek kitabı koymuş. Bizimkisi bakmış imam ortalarda yok. Cemaat de maşallah pek kalabalık . Hemen ayağa kalkıp, safları yara yara kürsüye gelip çıkmış. Şöyle bir boğazını temizledikten sonra, önünde hazır duran kitabı işaretli yerinden açmış ve okumaya başlamış: "Eveeeeet, gelelim bamyanın faziletlerine ... " ••• Bu deyim, bir mevzu anlatılırken konuşanın lafı uzatması, alakasız konulara girmesi gibi durumlarda kullanılır. "Önemli işleri bitirdik de, sıra bunlara gel-i.." manasına gelir.
Çalım Satmak
ZENGİN TÜCCARLARDAN birisi ölür; geriye haylaz, beceriksiz bir oğlu kalır. Babasından ne kaldıysa, az zamanda yer bitirir. Yaz kış demez, üstüne kıymetli bir kürk giyerek, içinde hiçbir mal kalmamış olan mağazasına gelir, otururmuş. Oğlunu evlendirecek olan bir köylü, alış veriş için şehre iner. Aradıklarından bazılarını bulamaz. Bu mağazanın önüne gelir. Bakar ki, içeride bir adam çalımlı çalımlı dolaşıyor. Oradan geçenlerden birisine: "Bu kürklü adam ne satıyor?" diye sorar. "Ne satacak, çalım satıyor!" der. ••• Bu deyim, başkalarına karşı "hava atmak, gösteriş yapmak" manasında kullanılır.